Beden Kartviziti

Tanışıyoruz insanlarla. Adımızı söylüyoruz ama tanıştığımız kişi de biz de biliyoruz. Bedenimizi uzatıyoruz adımızdan önce. Kilo,boy, ağız,burun… Herkesin değer verdiği ve bilmesi gereken önemli bilgiler. Kartvizitinizi verin, çünkü toplum sizi önce bedeninizle tanır, sonra belki kişiliğinizle. Belki.
Bedenlerimizi kimliklediğimiz yetmediği gibi kodluyoruz onları. Fit beden eşittir irade, kiloluysa tembeldir kesin. Çok kas yapmış kendini göstermeye çalışıyor. Bedenimiz artık varlık olmaktan çıkıp birer projeye dönüşüyor. Sabır,irade,statü hatta ahlak göstergesi. ‘’Genç’’ ‘‘ölçüleri iyi’’ ‘’burnu küçük’’ ‘’cildi pürüzsüz’’ bu özellikleriniz mevcutsa benimsenirsiniz değil mi? Cildinde güneş lekeleri mi var? Fazla tüy, kambur duruş, doğum lekeleri,eşit olmayan ten rengi-bunca eşitsizliğin içinde- aradığımız kriterler aynı ise yani herkes aynı olmak zorundaysa benliğimiz nerede? Herkesin kimliği aynı. Vitrindeki bedenlere dönüşüyoruz. Kötü özellikleri taşıyorsanız eski model kaçıyor kimlikleriniz.Vitrinlerde arkada kalıyorsunuz. Bedenlerimiz artık varoluşsal değil sunumsallaşıyor. Sunum alanlarını oluşturuyoruz ve o alanlardaki kalıplara sığdırıyoruz.Markette gezinirken, yolda yürürken, toplu taşıma kullanırken bile sığmaya çalışıyoruz. Bedenlerimiz bir yere sığma baskısıyla şekilleniyor. Her zerremiz bir şey ifade etmek zorunda. Kimi zaman feminenlik-maskülenliği yoğurmalıyız bedenimizle birlikte. Sırf görünmez olmak için bile kendimizi şekillendirmeliyiz. Çünkü bazıları sadece bedeniyle ‘’var’’ olabiliyor, bazıları ise var olma terbiyesi aldırılmaya itiliyor.
Kaplumbağa Terbiyecisi’ni bilir misiniz? Bir aydın elindeki neyi arkasına saklamış bir şekilde kaplumbağaların önünde durur. Pek çok şekilde yorumlanmıştır. Bu hikayede umarım aydın neyi üfleyip terbiye kavramını ruhlarımıza işler. Bedenimizdeki eksik görülen yerlerin kulaklarımızda yankılanan suçluluk marşı da böylece bastırılmış olur.