
SORULARIN AŞAMASI
Her toprak bir gün yeşermeye hazırdır. Aynı şekilde verimsiz olmaya da. Çevreye bakındığımızda etrafımızda gördüğümüz her şeyi ya eskiden… diye geçmişle kıyaslarız. Ya ne ara? diyerek şimdi sorgularız. Ya da ne olacak? diye geleceğini düşünürüz. Ama noktalaması farklı olsa da her cümle bir sorgulama bir serzeniş bildirir bize. Açıkçası roman yazmadan kafamı kaldırıp çevreye bakındığımda bir çok romanın ana konusunu, akıcılığını oluşturan ve şu an bahsettiğim kavram gözlerimin önünde belirir. Bu kavram aynı maddeyi, aynı insanı , aynı şekli sadece işleyerek bambaşka hallere sokabiliyor. Neticede özüne inersen hepsi ortak fakat işleyiş ,özden bile bihaberleştiriyor . Bu işleyişin kategoriye ayrılmamış genel eylem ismine ise: değişim deniyor. Bu eylem kimi zaman geçmişe döndürürken, kimi zaman geleceğe baktırıyor. Bunu da sadece “şu an” ile başarıyor. Kendisini biraz anladığımızı varsayarsak biraz da anladığımızı anlayalım. Mesela nasıl tepki verdiğimizi, Değişimin insandaki yerini biraz sorgulayalım. İşleyiş her mekanizmada olduğu gibi insanda da olağan olan bir durumdur. Kimi zaman karakterlerimiz değişir, kimi zaman bedenlerimiz… genelde eski halini sevdiğimiz şeyler sevmediğimiz şeylerin yerini alınca bizi ürpertmeye başladıysa değişim bizi korkutur. Ve çok sevilmez. Kimi zaman da kırar. Bu yüzden insanlar hep eskiyi özler. Bazen eskiye duyduğu nefreti bile arar. Çünkü değişmiştir ve artık yoktur. Yok olan şeylerin varlığı ise yalnızca hissiyatla doldurulur. Bu noktaya vardığımızda ve bunu fark ettiğimizde ilk başta savunma mekanizması olan serzeniş, yakınma devreye girer. İlk soruyu sorarız neden? Sonra o meşhur cümle gelir : eskiden…
Bu aşama çoğunlukla hatırlama ve kazanmaya çalışma aşamasıdır. Ve çaresizlik doğurur. Çaresizlikle artık eskinin değiştiğini anlarız. Bu anlayışı da umutsuzluk takip eder. Ve anlamaya devam ederiz. Sonra zaman faktörü devreye girer. Ve tepkimiz aşama atlar. Bu defa umutsuzluğumuz daha azalmış ama daha detaylı sorgulamaya ihtiyaç duyar şekilde aşama atlarız. Sıradaki aşama ise ne zaman? , Nasıl? sorularını sorar bize. Bu defa şimdiyi sorgularız. Ve kafamızda bazı şeyleri netleştiririz. Sonrasında ise zaman, tamamen aralığını kaldırmış bir biçimde yeni aşama da yeni sorusunu sorar. Ne Olacak? Bu defa da şöyle başlar cümleler: artık… , bundan sonra… Bu aşamanın zaman aralığını ise tamamen kişi, doğa, nesne… değişime uğrayan şey neyse o ayarlar. Bu anlattığım tüm aşamalar farkında olmadığımız bir çok değişim de bazen dakikalarda bazen saniyeler içinde gerçekleşiyor. Hayvanlar, doğa unsurları ise bu aşamaları şuuru olmadığı halde fıtraten kavrıyor. Fakat biz insanlarda olan özlem ve şuur faktörü kimi zaman değişimlerden ağır hasar alıyor. Bazen farkında olmadan yapabildiğimiz şeyleri fark edip incelemeli sonrasında fark ettiğimizde ise devreye sokmalıyız. Bu yüzden bir değişimin beni çok kırdığını, üzdüğünü, ya da benim için daha iyisi olmuş olsa bile kötü hissettirdiğini düşünüyorsam öncelikle nerede durduğumu, kendime hangi soruları sorduğumu bulmalıyım. Sonrasında ise sıra sıra doğru zamanı vererek aşama atlatmalıyım diye düşünmüşümdür hep. Bazen içgüdülerin bile farkında olmamız gerekebiliyor diye düşünerek. En sonda bu değişim benim değiştirebileceğim bir şey değil hükmüne vardığımda onu değiştiği gibi kabul etmeliyim derim kendime. Çünkü her işleyiş daha iyisi için mutlaka kendini fark edecektir. Sahibi bensem fark edeceğimdir değilsem ise fark edilmesini izleyeceğimdir. Ki bazen elinizden bir şey gelmeyince izlemek en mantıklısıdır. Anlamaya devam etmek isterseniz kendi zihninizde değişimin ve işleyişin mantığına yönelik bir oda bulmanız yeterli. Nitekim benim kelimelerimin satırlara dizilişi her zihinde başlatamayacak bu anlamı. O halde İşleyişimizi kendimizin yansımasıyla fark edebilmemiz dileğiyle…