Yürümek Aslında Bir Eylemsizliktir

Kokuşmuş, keşmekeş adımlarım
Güneşin çürük et kokulu çatlaklarını sıvazlıyor
Ağır bir yanık sonrası sürülen ince bir merhemi anımsatması
Ve yıkıcı bir buhranın hatıralarını taşıması damarlarında
tuhaf olmamalı.
Kaynar sularla uyandırıyor beni güneşin sancılı doğumu
Kaynar suları saplıyor rüyalarıma
Rüyalarım parmak boğumlarımdan bilinçaltıma doğru yürüyor.
Sabah 5
Tenimden güneşe perde yapanlar aldırmıyorlar
Yatağıma baldıran zehri dökülmesine
Âdemoğlu kotaramıyor başladığı işi
Deliksiz uykusundan uyanamıyor
Ben ayak seslerimi duymasın diye âdemoğlu
Parmak uçlarımla yürüyorum
Parmak uçlarım bile yedi iklimi mahvedecek depremler yaratıyor
bağrında dünyanın
Yürüyorum güneşin henüz battığı yerlere doğru
Ensemde soluğunu hissetmem aydınlığın
Gövdemi ikiye yarmam, fark edilsin diye içimdeki kalabalıklar
Ve yürürken ayaklarımın toprağı inletmesi
Sırtına ağıtlar saplanmış bir savaşın habercisi olmalı.
Sabah 5
Yasaklı Saçlarıma kokuşmuş bir iyimserlikle tutunan karlara inat
tepemde uçuşuyor kuşlar
rüzgar tenimden asırlık bir çığlık gibi uğuldayarak geçiyor
barış diye yaftaladıkları beyaz güvercinler
rüzgarla birlikte gelip
merhamet sahrasına saplanıyor gövdemin.
Ama ben de yılmadan şaşırtıyorum yaftaları
Saplanan ne varsa gövdeme
Söküp helak edilmişliklerin bağrına saplıyorum
Benimle beraber kargalar yürüyor rüzgâra karşı
Çünkü onlar aldırmıyorlar kanatlarının rüzgarla sıvanmasına
Nitekim sevgisizlik gövdesine çelikten zırhlar diker canlının
Çelikten zırhlar
kılıç darbelerine karşı dünyanın
Sevgisizler kendi gövdelerini kendileri eritirler
Kendileri hariç her şeyden ve herkesten korurlar kendilerini.
Ben rüzgara karşı yürüyorum
Ve dağa, taşa, suya…
Suya süzülüyorum
Bin parçaya bölünmek suretiyle süzüldüğüm yerden
Taze dökülmüş kan gibi
Toprağa sızıyorum.