Bilimde Pragmatizm ve İdealizm

Bilimsel fikrin doğuşu ve inanç Yazar: Alper Çoşkun İnsanlık tarihini incelediğimizde insanlığın ilkel zamanlarından biraz sonra farkettiğimiz ilk şeylerden biri insanın biyolojik nedenlerden gelen istek, ihtiyaç ve hisleri fikri zemin üzerinden somut halden soyut hale getirmesidir. Bu belki de insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliktir.İnsanın ilk defa soyut kavramlar üretmesi Üst Paleolitik Çağ (yaklaşık MÖ 40.000 – 10.000) dönemine denk gelir. Bu dönemde insanlar yalnızca hayatta kalmaya yönelik araçlar yapmakla kalmamış, aynı zamanda sanat, semboller ve muhtemelen soyut düşünceyi de geliştirmiştir.Bu dönemi daha iyi kavramak için basit illüstrasyonlar kullanmakiyi bir seçenek olacaktır.O dönemdeki insanı hayal ettiğimizde koca jungle’da birçok vahşi hayvan bulunmaktadır. İnsan ise ormana girdiğinde biliyor ki güç, hız ve birçok fiziksel yetenek olarak çoğu hayvandan güçsüzdür ama yine de bu riski göze alıyor. Tabi ki bu büyük bir stres yaratıyor ama insanlık bu stresle orada bir şey olmadığını olsa da kurtulabileceğini düşünüyor. Bu sayede bir nebze olsa rahatlıyor. Ancak bu riski göze alamayıp daha basit yerlerde avlananlar evrimsel olarak doğal seçilim yoluyla türleri yok oluyor. Depremler ,seller meydana geliyor ve o zamanki insan buna bir neden bulamıyor ve çareyi çok yüce bir gücün neden olduğunu hatta kendi aralarındaki basit toplum ilişkisini dayandırıp onları kızdırdıkları için öyle olduğunu düşünüyor ve belki de uslu birisi olursa o gücün ona etki etmeyeceğini düşünüyor. Bakıldığında arasında çok zayıf bir neden sonuç ilişkisi kurulsada burda elde edilen bilgiler tamamen yaşam için yararcı yani pragmatik bilgilerdir. İnsan bu sayede stres ve korkusunu azaltmış ve daha fazla soyut kavramlar üretip aslında düşünme yetisini geliştirmiştir.Genelde incelediğimizde ilkel insan soyut olarak nitelendirip kurguladığı kavramları gündelik hayattaki avlanma ,yaşama, üreme gibi temel olgulardan yola çıkarak benzeştirmiştir.Avlanma, doğa ve hayvanlarla kurulan ilişki, ruhlar ve totemizm inancını doğurmuş, gök gürültüsü ve rüzgar gibi doğa olayları ise doğaüstü güçlerle ilişkilendirilmiştir. Ölüm kavramı da soyut düşüncenin gelişiminde önemli bir rol oynamış, ölülerin eşyalarla gömülmesi ahiret inancının ilk izlerini göstermiştir. Ayrıca, mezarlarda bulunan çiçek kalıntıları, ölümün ötesine dair ritüellerin varlığını kanıtlamaktadır. Üreme ve toplumsal yapı üzerinden şekillenen soyut düşünce ise bereket kültüyle kendini göstermiş,doğurganlık Venüs heykelcikleri aracılığıyla sembolleştirilmiştir. Topluluk içindeki sosyal roller zamanla belirli kurallara dönüşerek ilk ahlakive sosyal normların temelini atmıştır. Böylece, ilkel insan gözlemlediği somut olayları model alarak soyut kavramlar üretmiş ve anlam dünyasını bu şekilde genişletmiştir. İnsanlık ilerledikçe, av bolluğu, yerleşik hayat ve birçok etmen onun daha fazla neden sonuç ilişkisi yaratmasına ve düşünceyle berraber neden sonuç ilişkisi ve koralasyon yetisini arttırmasına vesile olmuştur.Bu da açıkça bize ilk bilginlerli , filozofları getirmiş ve bilgiye ulaşım süreci daha kompleks ve daha sistematik hale gelmiştir. İnancın ötesinde kanıt, deney gözlem gibi parametreler daha önce çıkmaya başlamıştır. ilk insanda deney gözlem yada kanıt gibi parametreler olmadığını görsek de pragmatik olarak işe yarayan bilgiler artık samimi meraktan doğan hatta başlarda bilginin yaşamayı devam ettirmek için faydasını görmeye odaklandıgını gorsek de daha sonra bilginin yaşama hükmettiği hatta bilgi için yaşam gibi spesifik konulara yol açtığı açıkça görülmektedir. 2 Antik dönem bilimsel ve felsefi düşünceler Kanıt ve deney gözlemin öne çıkmasıyla birlikte bir bilgiye nasıl ulaşacağı bir problem haline gelmiştir ve pek çok düşünür bu konuda farklı fikirler beyan etmiştir.Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes gibi doğa filozofları, evrenin temel maddesini (arkhe) ararken gözlem ve akıl yürütmeyi kullanmışlardır. Sokrates ise bilgiye ulaşmada diyalog ve sorgulamanın önemini vurgulayarak,insanın kendi cehaletini kabul etmesi gerektiğini savunmuştur. Platon, kesin bilginin duyularla değil, akıl yoluyla erişilebilen idealar dünyasında bulunduğunu ileri sürerken, öğrencisi Aristoteles deneyime ve gözleme dayalı bilgi anlayışıyla bilimsel yöntemin temellerini atmıştır. Aristoteles’in tümevarım ve tümdengelim yöntemleri, daha sonraki bilimsel düşüncenin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Antik Çağ’da bilgiye ulaşma yöntemleri üzerine yapılan bu tartışmalar, sonraki felsefi ve bilimsel gelişmelerin temelini oluşturmuş, Orta Çağ ve Aydınlanma dönemindeki bilgi anlayışlarını büyük ölçüde etkilemiştir.Bu yazının asıl amacıdaha çok doğa felsefesi ve bilimleri üzerine olacağı için etik ve ahlaksal yöntemleri yada felsefe irdelenmeyecektir. Çünkü o konu da baya detaylı ve çok ayrık bir düzelmdedir. Bilimsel yapıya baktığımızda ilk çne çıkan elbette Thales olur. Thales’in en çok durduğu konuların dünyanın ne üzerinde durduğu, matematiksel konular, geometridir. Baktığımızda Mısır ziyareti sonrasında geometriyedaha çok irdeleyip thales oranını geometriye katmıştır.article amsmath Thales Teoremi: Eğer AB bir çemberin çapı ve C çember üzerinde herhangi bir nokta ise; ̸ ACB = 90◦.Bu teoremi cebirsel olarak kanıtlamak için, çemberin merkezi orijin (0, 0) veyarıçapı r olsun. Çemberin denklemi:x2 + y 2 = r2.Çapın uç noktaları A(−r, 0) ve B(r, 0) olup, C(x, y) çember üzerinde birnokta olsun. Üçgenin kenarlarının eğimleri: olduğu matematiksel olarak kanıtlanmış olur. Burada Thales’in amacı bu geometriyi gündelik hayatta kullanmak değil. Halbuki mısırlılar tamamen bu bilgiyi seller sonrasında kadastro yapmak için kullanmıştı. Aslında Thales’in onlardan farklı yaptığı iki şey vardı: bunu matematiksel olarak sistematik bir şekilde kanıtlamak ve samimi bir meraktan yani idealist bir şekilde ele alması. Sokrates ise aslında Thale’in akımından farklı davranmıştır ve bilginin doğuştan geldiğini iddia etmektedir. Tabula Rasa adını verdiği bu kavram oldukça ilginç olmakla beraber çok fazla bir ispat yapmamıştır. Sadece pazardan geçen eğitimsiz bir çocuğu çevirip geometrik bir ispatı kulağına fısıldayarak yaptırmış ve işte onun unuttuğu şeyi hatırlattım demiştir. Aslında bu savın söylediği şey eğer insan bir şeyleri anlıyorsa bu sonradan elde ettiği için değil , anlaşılan şeyin beyinde ve ruhta bir karşılığı olmazorunluluğu. Tabi bu savın dayanağı çok yok ve sistematik olarak zayıf. Kendisi yazı yazmaya karşı olduğu için tüm bilgilerini Platon’dan alabiliyoruz ve bu yüzden kesin bir şekilde ne olduğunu bilemeyeceğiz. Aslında yazımın başlığını verdiğim konunun starı Aristoteles’dir. Aristo bilgi felsefesi, bilim felsefesinde o kadar büyük bir ’ilerleme’ kattetmiştir ki kendi yaptığı düşünce sistemi vebirçok bilgi ortaçağa kadar hüküm sürmüştür. Aristo fizik,biyoloji, botanik alanlarda çalışmış ozamanlar için kullanılan polymath bir sıfatı bulunmaktadır. Özellikle fizik ile ilgili söylediği şeyler Newton’a kadar değişmemiştir. Aristo’nun söylediği şeyleri incelediğimizde ve bunu modern dünya ile kıyasladığımızda bilgiye giden yolda pragmatik ve idealism karmaşası ve neden sonuç ilişkisinin korolasyonla karıştırılıp, istatistik metodlara geçiş ve bu da bilimsel bilginin pragmatik sonuçlar doğuracağını çok açık görmemize neden olacaktır. 3 Aristo’nun fizik üzerine olan düşünceleri venedenleri 3.1 Yerçekimi Aristoteles, yerçekimi hakkında düşündüğünde, doğanın hareketi ve cisimlerin neden yere doğru hareket ettiği üzerine farklı bir anlayışa sahipti. Aristoteles’e göre, her şey doğasında bir hedefe doğru hareket eder. O,