GÜNLERİN GÜNCESİ

Birisinin yalnızca ölünce gözlerinin önünden geçecek olan sayfalarının birinde, fark ettirmeden bulunmak ne güzel bir histi. Bu hissi başkalarına tattırdığından beri kendisi de yalnız hissedemez olmuştu. Acaba onunda fark edemediği sayfalarında bulunmuş insanlar var mıydı?
KRİZANTEM

Birçok el var kime ait olduğunu bilmediğim. Çok uzaklardalar şimdi; en azından öyle olmalılar. Yoksa neden varlıklarını unutayım ki?
BİR VARMIŞ BİR YOKSUN

Hatıraları tazeleyeyim içi katran dolu kulaklarınıza: Bakışları bakışlarımı delip geçer ve kurutur çiçeklerimi. Omzuma dokunan eller yüreğime düşer, acıtır canımı. Gözyaşlarım yoktur benim içime akıtacak. Ağzım da vardır dilim de fakat konuşamam ben, çalınmış sözcüklerim. Onu kucaklarken beni sert zeminle buluşturmuş beşiğim. Çiğnemişler ıslak, yumuşak, çürümüş bedenimi. Üzerimde binlerce ayak izi; Bunlardan biri sana ait, biri bana.
Bir Garip Kuş Hikayesi

Bir Garip Kuş Hikayesi Yazar Notu: “Bir Garip Kuş Hikâyesi” adlı öykümü okumaya başlamadan önce hayatınıza kısa bir mola verip bazı şeyleri tekrar düşünmenizi istediğimden bu notu yazma ihtiyacı duydum. Zira birazdan beğenilerinize sunacağım ve üç bölümden oluşan bu kısa öykümde vermek istediğim asıl mesaj ve duyguyu sizlere tam manasıyla iletebilmem için aşağıda italik karakterlerle yazılmış iki kısa paragrafı özellikle okumanızı rica ediyorum. *** “Bu dünyada çoğu akıl sahibinin, farkında olmasa dahi içine düşmekten korktuğu amansız, ıssız, bucaksız ve devasa büyüklükte bir cehennemi vardır. Ancak bu cehennem sadece ve sadece insanların kendi kafalarının içerisinde var olmaktadır. Aslında bu yaygın yanılsama durumu, insanların kendi kendilerinin özenle inşa ettikleri bazı anlamsız çıkmaz veya kaygılarının sonucu ortaya çıkmıştır. Bu önemli konuyu biraz daha açmak özellikle genç okurların bir hayli yararına olacağından aşağıya çıkardığım tasavvurlarım ile sizleri baş başa bırakıyorum. Hayatınız boyunca ürettiğiniz birtakım düşüncelerin, gizliden gizliye etrafınızda (siz hariç) dışarıdan bakılınca hiç kimse tarafından görülemeyen ve kesinlikle aşılamayan bazı devasa duvarlar ördüğünü düşünmenizi istiyorum. Ancak takdir edersiniz ki bu devasa duvarlar taş, tuğla, çimento ve çakıl gibi günümüz inşaat malzemelerinden imal edilmemiştir. Bu duvarları asıl oluşturan unsur kor gibi yanan bir ateş, insanların acı deneyimleri ve gözyaşlarıdır. Şimdi de bu suni ateş, acı ve gözyaşı duvarlarına zaman zaman istemsizce temas edip hatta sertçe çarptığınızı ve dolayısıyla boş yere canınızın feci şekilde yandığını düşünmenizi istiyorum. Sonuç olarak hissettiğiniz bu acıların neticesinde belki de yoktan yere kederlenip kendinizi yetersiz ve hatta aşağılık biriymiş gibi hissedebilirsiniz. Bu senaryonun en kötü tarafı ise yolun sonunda kendi zihninizin ürettiği tüm o gereksiz acı ve duvarların, yani kendi cehenneminizin esiri olmanızdır.” 1.BÖLÜM Sıcak bir yaz gününde yemyeşil derin bir vadinin en gözde kavak ağacının dallarında kurulmuş şirin ama sağlam bir kuş yuvası vardı. Bu yuvadaki yavru bir kuş, annesinden kendisine yadigâr kalan yumurtasının dış kabuğunu büyük bir mücadele sonucu zorlanarak da olsa kırmayı başarmıştı. Yavru kuş, yumurtasının bir hayli sert olan dış kabuğunu kendi çabasıyla kırmayı başardığına göre gayet sağlıklıydı ve her canlı gibi kendisine bahşedilen yaşamı sonuna kadar hak ettiğini bu mücadelesinin sonucunda sanki bütün dünyaya âdeta ilan etmiş gibiydi. Yavru kuşun adı Resolutio’ydu. Resolutio sözcüğü Latincede “azim” anlamına geliyordu. Demek ki yavru kuşun ebeveynleri, onun ileride azimli bir kuş olmasını umut ediyor olmalıydılar. Resolutio, gözlerini açtığı ilk günden beri çevresindeki diğer yavru kuşlardan nedense pek farklı olduğunu hissediyordu. Ki bu hissinde yanılmadığını ilerleyen aylarda iyice tecrübe de edecekti. Resolutio, akranı olan diğer kuşlarla beraber uçabileceği zamana kadar yuvasında annesinin kendisine getirdiği yiyecek ve içecekleri tüketerek büyüyüp gitmişti. O gerçekten de çevresindeki diğer yavru kuşlara göre oldukça farklı ve ihtişamlı görünüyordu. O aykırıydı çünkü akranlarının kanatları genellikle karaya çalarken bizim Resolutio’muzun kanatları hem kar gibi bembeyaz hem de olabildiğince uzun, parlak ve güçlüydü. Bu aykırılığın diğer sıradan kuşlar tarafından kıskançlıkla fark edildiği o ilk günden beri başkahramanımız Resolutio, diğerleri tarafından her daim hor görülüp dışlanmaya başlanmıştı. Bu farklılıkların neticesinde Resolutio, akranlarının türlü türlü bahaneleriyle ekseriyetle tek başına kalmaya ve uçmaya zorlanıyordu. Hâlbuki Resolutio, akranlarıyla beraber o sivri altın renkli gagasıyla göğü umarsızca delmeyi ne kadar da çok arzu ediyordu. Ne olurdu o da özgürce grup hâlinde bir oraya, bir buraya uçup gidebilseydi? Ama ne yazık ki onun bu tutkulu isteği oldu olası hiçbir zaman gerçekleşmemişti. İnanır mısınız bilmem ama Resolutio gibi muhteşem görünen ve güçlü bir kuşun o dönemler tek isteği, herkes gibi sıradan ve zayıf yapılı bir kuş olabilmekti. Akranlarıyla hiçbir zaman beraber uçup zaman geçiremeyen kendisi gibi kalbi de bir o kadar güzel olan kuşumuz, biraz mecburiyetten, biraz da akranlarının dikkatlerini kendi üzerine çekmek amacıyla hayatını hızlı uçma ve avlanma yeteneklerine adamıştı. Resolutio’nun tüm bu çaba ve düşüncesi, onun için hiç de umduğu gibi iyi bir sonuç vermemişti. Özellikle uçma konusundaki azmi ve başarısı, onun tahayyül ettiğinin aksine diğer kuşlar tarafından daha da çok kıskanılmasına ve dışlanmasına sebep olmuştu. Kendisine hiç benzemeyen diğer akranları, zarif kuşumuz Resolutio’ya o günden sonra kendilerince eğlenceli buldukları bazı aşağılayıcı lakaplar takarak onu kendilerinden daha da uzak tutmaya çalışıyorlardı. Tüm bu anlamsız ve haksız davranışlardan yüreği paramparça olan zarif kuşumuz, akranı olan diğer tüm kuşlara karşı içinde tek taraflı olarak büyüttüğü sevgisini ister istemez öldürmek zorunda bırakılmıştı. Bu zoraki durum, Resolutio’nun çevresindekiler tarafından yine haksız bir değerlendirmeye tâbi tutulmasına sebep olmuştu. O artık herkes tarafından yalnız ve kibirli bir kuş olarak anılıyordu. Aslında Resolutio, doğuştan kendisine bahşedilen zarafetinin ve kendisini topluma kabul ettirmek için yaptığı hummalı çalışmalarının sonucu elde ettiği başarılarının bedelini ömür boyu yalnızlık ve baştan aşağı tamamen parçalanmış bir kalbe sahip olmakla ödemişti. 2.BÖLÜM Bazen bu acımasız hayatta yalnız ve üzgün olmak basit bir tercih meselesi olarak kalmaz. Bazı durumlarda bu durum, hayatın doğal akışı içerisinde gerçekleşen acımasız bir sonuç olarak ortaya çıkar. Diğerlerinden farklı bir bedene sahip olmak ve onlardan daha fazla başarı göstermek, bu aykırı kuşun, yani sevimli Resolutio’muzun asla değiştiremeyeceği bir yazgıdan başka bir şey değildi. Bakalım bu kuşun hayatı bundan sonra nasıl devam edecekti. Zamanın o devrinde Resolutio’nun yuvasından rahatlıkla görülebilecek ve daha önce hiçbir kanatlı tarafından çıkılamamış ulu bir dağın zirvesi vardı. O zirve öyle bir konumdaydı ki daha önce hiçbir kanatlı, bırakın bu dağa kanat çırparak ulaşmayı, oraya gitmenin hayalini aklının ucundan bile geçiremezdi. Bu zirve atadan, babadan miras kalan büyük bir başarısızlık timsali gibiydi. Hatta bazı yaşlı kuşlar, yaşamını yitiren kötü kalpli kötü kuşların ruhlarının sırf bu dünyadaki yaptıklarının bedelini ödemesi için bu dağın zirvesine ölüm melekleri tarafından götürüldüğüne inanırdı. Ebeveynler yavru kuşlarının uslu durmaları için onları bu dağın zirvesine götürmekle yalandan tehdit ederlerdi. Gerçekten de zirvenin parlayan keskin ucu uzaktan bakılınca kor ateşinde kızdırılmış yakıcı sivri bir okun başına benzerdi. Hades’in hükümdar olduğu o karanlık yeraltı dünyası sanki bu dağın zirvesinde kurulmuştu. Bizim yalnız ve üzgün kuşumuz, yani Resolutio, bir gün ruhunda durmadan biriken hicran ve terk edilmişlik hissi ile o uçulması imkânsız gibi görülen zirveye tek başına çıkmaya ve hiçbir kuş tarafından yapılamayanı yapmaya karar vermişti. Belki de bu sayede yakasını bir türlü bırakmayan o acı dolu yalnızlık hissini ve elemini yenebileceğini umuyordu. Belki de sadece yitip tükenmek ve ölmek istiyordu… Kim bilir? Bu hikâyemizdeki