Görme Oyunu

Gözlerinizle gördüğünüz her şeyin gerçekliğinden ne kadar eminsiniz? Peki ya gördükleriniz aslında sadece zihninizin bir oyunuysa? İsviçreli doğabilimci Charles Bonnet’in dedesi Charles Lullin’in yaşadıkları, bu soruları derinlemesine düşünmemize sebep olmuştur. 89 yaşındaki Lullin, durup dururken etrafında kimsenin görmediğikuşları, binaları ve at arabalarını görmeye başlamıştı. Başlarda herkesin aklına yaşlılığa bağlı bunama ya da delilik olabileceği geldi ancak çok daha farklı bir gerçeğe işaret ediyordu: Lullin, gördüklerinin gerçek olmadığını görsel bir halisünasyon yaşadığını
biliyordu. Bu durumda da ne bunamış ne de delirmiş olabilirdi. Sonrasında torunu Bonnet tarafından tanımlanacak bir göz hastalığı olan “Bonnet Sendromu” yaşıyordu.
Sonraki araştırmalar, benzer deneyimler yaşayan başka kişileri de ortaya çıkardı. Görme bozukluğu olan bu kişiler, normalde hiç görmedikleri kadar net görüntüler görüyordu. Zihin hayata devam etmek için her şeyi yapıyordu ancak sendroma sahip olan kişilerin dünyayı algılama biçimleri de değişmiş olmalı. İlginç olan ise bu sendromun genellikle yalnız yaşayan veya sosyal etkileşimi zayıf olan bireylerde görüldüğü. Ayrıca, eğitim seviyesi yüksek ve yaratıcı becerilere sahip kişiler de bu deneyimleri yaşama eğilimindeydi. Kendini inşa etmeye çalışan insan, kabuğuna çekildikçe ve üretmeye çalıştıkça hayal dünyasında mı yaşamaya başlıyor? Gerçek sandığımız şeyler ne kadar gerçek? Ortak bir gerçeklikten bahsediyorsak, bunun ne kadar ortak olduğu tartışma konusu haline geliyordu. Hatta bunun paralel evrenlerle bir ilgisi olabileceği, bu hastalığa sahip olanların başka evrenlerden gelen görüntüler olabileceği gibi fikirler de ortaya atıldı.
Tüm bunlar, gerçekliğin ne olduğuna dair algımızı sorgulamamıza neden oluyor.Peki bu nasıl mümkün olabilirdi? O halde, gördüklerimize ne kadar güvenebiliriz? Belki de dünyayı algılama şeklimiz, sandığımızdan çok daha büyük bir bilinmezlik barındırıyor.