KORKUNUN KOKUSUNU ALMAK

Daha önce hiç geçmişte kötü olayların yaşandığı ya da olağanüstü durumlara tanıklık etmesiyle ünlenmiş bir mekâna girmiş miydiniz? Bu mekânların sizi tedirgin etmesinin sebebi gerçekten ürkütücü sahnelere perde aralamış olması veya doğaüstü olayların merkezî konumunda olmasından mı kaynaklanıyor? Sizi korkutan şey duyduklarınız mı yoksa kokusunu duyduklarınız mı?
“İçimde kötü bir his var” dediğinizde bu hissi koklamış olma ihtimalinizin olduğunu ya da “burnuma kötü kokular geliyor” deyiminde bahsi geçen kokunun, duymadığınızı düşünüyor olsanız dâhi, var olduğunu söylesem?
2009 yılında, New York Stony Brook Üniversitesi’nde bilişsel nörobilimci Lilianne Mujica-Parodi önderliğinde kokuların üzerimizdeki etkilerine ilişkin bir deney gerçekleştirildi. Bu deney için uçaktan ilk defa atlayış yapanların koltuk altlarına emici pedler yerleştirildi. Emici pedlerden toplanan ter örnekleri fMRI makinesine bağlı deneklere koklatıldı. Karşılaştırma imkânı yapabilmek için seçilen deneklere ise korkulacak bir şey olmayan ortamda toplanan “korkusuz terler” koklatıldı.
Sonuçlar oldukça şaşırtıcıydı. Denekler ne kokladıklarını bilmiyor olmalarına rağmen korku terine maruz bırakılanların beynin korku değerlendirme bölgelerindeki (amigdala ve hipotalamus) aktive miktarı diğer deneklere oranla çok daha yüksek bir artış gösterdi. Ayrıca yapılan duygu tanıma testinde deneklere gösterilen yüzlerin tehdit edici mi yoksa ifadesiz mi olduğunu saptama konusunda “korku terini” koklayan denekler %43 daha doğru karar verdi. (Parodi, 2009)
Bu deney akıllara şu soruyu getiriyor: Bir hastalığa yakalanır gibi korkuya yakalanma ihtimalimiz var mı? Lilianne Mujica-Parodi ve ekibi kesinlikle böyle olduğunu düşünüyor. “İnsanoğlunun sosyal dinamiklerinde gizli bir biyolojik bileşenin var olabileceğini ve duygusal gerilimin, kelimenin gerçek anlamıyla ‘bulaşıcı’ olduğunu (Dutton, 2023) ima ediyorlar.
Hollandalı psikologlar korkudan kaynaklanan terin yalnızca başkalarının korku algısını etkilemekle kalmayıp, onları bu duyguyu hissetmeye de yöneltebileceğine dair kanıtlar buldu. Katılımcılar ya korku filmi sahneleri ya da eğlence programından sahneler izledi ve terleri toplandı. Ardından başka bir grup katılımcıya bu terler koklatıldı. Bu sırada görsel katılımcılar görsel bir teste tâbi tutuldu. Yapılan görsel testte ekranlardaki nesneler arasında hedef nesneyi bulmaları istendi. Aynı zamanda yüz ifadeleri ve göz hareketleri takip edildi. Korku terini koklayan katılımcılar, kısa süre içinde korku veya kaygı ifade eden yüz hareketleri sergiledi. Eğlence programı izleyicilerinden toplanan terleri koklayanlarsa iğrenme ifadesi gösterdi. Ayrıca, korku teri koklayanlar test sırasında derin nefesler alarak, daha fazla göz taraması yaparak ve sabit bir noktaya bakmaktansa çevrelerinden daha fazla duyusal bilgi edinmeye çalıştılar. (Soniak, 2012) Bu deneyden elde edilen bilgiler korkunun kokusunu alan bireylerin hareketlerinde ve bakış açılarında belirgin değişikliklerin olduğunu gösteriyor.
Kadınlar, erkeklerden yayılan duygusal kokulara diğer cinsiyet varyasyonlarına göre daha çok etkileniyor. Araştırmalar, kadınların korku yaşayan erkeklerin ürettiği teri kokladıklarında kendilerinin de korkuya karşı daha duyarlı ve hassas hale geldiklerini göstermiştir. Dolayısıyla insanlar korkuyu koklayabiliyor, ancak sadece sınırlı bir ölçüde ve belirli durumlarda. (Science Focus, 2023) Tabii, korkunun bir kokusu olsa bile bu kokuyu duyamadığımızdan karşımızdaki insanın korkusunu belli başlı bazı çıkarımlarla beraber hissedebiliyoruz. Çevremizdeki insanların korktuğunu anlayamasak da bir tuhaflık olduğunu sezebiliyor hatta nedensiz yere tedirginlik duyabiliyoruz.
Peki, insanların salgılamış olduğu “korkunun kokusu” mekânlara sirayet edebiliyor olabilir mi? “Burası perili bir ev” ya da “burada daha önce bir cinayet işlendi” denilen mekânlara girdiğinizde bir gariplik seziyor musunuz? Bunun sebebi daha öncesinde korku duygusunun bu mekânlarda yoğun bir şekilde yaşanmasından kaynaklı olabilir. Hayaletler, ruhlar, büyüler ve paranormal olaylar gibi gerçekliği kanıtlamayan metafiziksel olayların yaşanıldığı iddia edilen yerler için şöyle bir durum söz konusu olabilir: Biz insanlar çoğu zaman gördüklerimizden ziyade duyduklarımızdan daha fazla etkilenme eğilimindeyiz. Özellikle de merakımızı körükleyen, açıklanamayan/açıklanması mümkün olmayan olaylar ile ilgili duyumlarımız (inansak da inanmasak da) bir bilinmezlik ve beraberinde güvensizlik doğuruyor. Bu mekânlardan elde ettiğimiz tekinsiz bilgiler ışığında bir gezi yaparken ister istemez kulağımıza ilişenler etkisini gösteriyor. Korkulacak bir şey yaşamasak bile aklımıza korkmanın kendisi ilişiyor. İstemsiz ufak korkular belki de bu mekânların duvarlarına hapsolup birikiyordur. Kim bilir, belki bir gün korku ve kokusu hakkında yapılan yeni araştırma sonuçları bu varsayımlarımı gerçek kılar.
Kaynakça
Dutton, K. (2022). Olağan psikopatlar: Ermişler, casuslar ve seri katillerden hayat dersleri (C. Duran, Çev.). Domingo Yayınevi.
Mujica-Parodi, L. R., Strey, H. H., Frederick, B., Savoy, R., Cox, D., Botanov, Y., Tolkunov, D., Rubin, D., & Weber, J. (2009). Chemosensory cues to conspecific emotional stress activate amygdala in humans. PLOS ONE, 4(7), e6415.
Science Focus. (2023, April 10). Scared men can biohack women’s brains; here’s how. Science Focus.
Soniak, M. (2012). “Can People Really Smell Fear?” Mental Floss.